Korkulardan Sevgiye Yükseliş
Üzerine çok konuştuğumuz, belki konuştuğumuz kadar çok yaşayamadığımız için ‘özlemiyle’ daha da çok konuştuğumuz bir kavram, sevgi…
Korku salıverildiği zaman sevgiye yer açılır. Korkularınız fazlaysa, ancak o korkulardan geriye kalan boşluk kadar sevgiyi deneyimleyebilirsiniz, daha fazlasını değil. Sevgi, bir kalpten bir kalbe aktarıldığında gerçek anlamıyla deneyimlenir. Sevgi verdikçe, içinizdeki sevgi artar ve siz sevginizi esirgediğinizde içinizdeki sevgi de azalır.
İçinizdeki sevginin uyanması aslında sizin de “uyanışınızdır.” Siz sevginin rehberliğini, ışığını takip ettikçe yeni bir bilince ve yaşam düzeyine erişirsiniz. Sevgiyi kabullendikçe ve yaşamınıza kattıkça, kendinizi daha çok olaya ve insana açarsınız. Kendinizi güvende hisseder ve geçmişte olduğu gibi insanlardan veya olaylardan kaçma isteğini artık duymazsınız. Bunu tam anlamıyla başarabilmek için korkulacak bir şey olmadığını idrak edip, tüm korkularınızdan sıyrılmalısınız.
Kendinizle ve hayatla, içinizde bir barış anlaşması imzalayın. Dışarıda bir savaş veya korkulacak bir şey yok. Zihnimiz korku penceresinden baktığı için dışarıda bir savaş görüyoruz ve korkuyoruz, hepsi bu… Korktuğumuz şeyler, kendi sınırlı düşüncelerimizin ürettiği yanılsamalardan başka bir şey değil aslında. Kendinizi hayata ve sevgiye daha çok açtıkça, daha önce hiç sahip olmadığınız arkadaşlıkları ya da ilişkileri hayatınıza çekme gücünüz artar. Böylece, size öğretecek bir şeyleri olan; sizin için faydalı ve geliştirici olabilecek insanların hayatınıza girme olasılığı da artar.
Zihninizi ve dikkatinizi sadece kendinize, kendi güvenli yaşamınıza çevirdiğinizde kendinizi insanlara yakın hissedemezsiniz. Egonuzun ve egosal düşüncelerin, acı çekmenize sadece ‘başkalarının’ neden olduğunu kabul ederseniz, insanları kendiniz için bir tehdit olarak görme ve onlardan uzaklaşma ihtimaliniz artar. Bu düşünceye artık inanmamayı seçmeniz ve bu kararınızı uygulamanız, sizi duygusal olarak geliştirecek ve bilinç seviyenizi yükseltecektir.
Korku duygunuz üzerinde çalışarak, korkularınızı içinizden atarak ve korkularınızdan boşalan yerlerin hepsine sevginin nüfuz etmesine izin vererek, dünyanızı değiştirebilir ve güzelleştirebilirsiniz. Kendinizi değiştirmeye karar verdiğinizde ve bunu başardığınızda, çevrenizdeki dünya da otomatik olarak değişecektir. Siz sevgi olma halini deneyimlediğinizde; etrafınızdaki insanlar da sizin sevgi titreşimlerinizi algılayarak, değişeceklerdir. Siz korkusuz ve yargısız kaldığınızda sevgi, sizden çevrenize akacaktır. Sevgiyi gerçek anlamda içinize yerleştirip, onu özden hissetmeye başladığınızda kendinizle birlikte her şeyi sevme yeteneğini de keşfetmiş olursunuz. Biz insanlar, sevgiyi genellikle dışarıda ya da başkasında arama eğilimindeyiz. Ancak başka bir insan bizi severse, sevgiye sahip olacağımız yanılgısına düşeriz. Aslında sevgi, bizim içimizde durmaktadır. Biz genellikle içimizdeki büyük sevgi gücünün ve potansiyelinin farkında olmayız ve onu ısrarla “başkasında” aramaya devam ederiz. Önce kendi içimizdeki sevgiyi görmeden yani kendimizi sevmeden, gerçek anlamda başkasını sevebilmemiz zordur oysa.
Başkasına verdiğiniz sevgi, onu alabilecek olan ve sizinle benzer titreşimdeki kişileri etkileyebilir. Siz, sevgiye açık olmayan; içindeki sevgiyi henüz idrak etmemiş bir kişiye sevgi gönderirseniz, gönderdiğiniz sevgi o kişinin enerji titreşimiyle rezonansa geçemeyebilir. Bu durumda sevgi enerjisi, o kişiyi etkilemeden ve onunla birleşmeden başka bir yöne doğru gidecektir. Ta ki sizin gönderdiğiniz sevgi enerjisi frekansını algılayabilecek ve onu alabilecek bir varlık bulana kadar… Bu sebeple ne kadar saf ve arı bir sevgi gönderirseniz gönderin; karşınızdaki kişi hayata, insanlara ve sevgiye karşı açık değilse; öfke, nefret ve korku gibi sevgiden çok düşük frekanslı bu duyguları hala deneyimliyorsa, sevginiz yoğun veya koşulsuz olsa bile bu, o kişide bir direnç yaratabilir. Sevgi gönderdiğiniz kişi her şeye rağmen bu sevgiyi kabullenmeyebilir. Bu durumda yapılacak en güzel şey kendinizi ve karşınızdaki kişiyi direnç içine sokmadan; kırılmadan, bu durumu üzerinize alınmadan ve öfkelenmeden yolunuza “sevgiyle” devam etmektir. Sevgi, doğası gereği kendiliğinden olan bir şeydir. Çaba gösterilerek verilebilecek ya da zorlamayla alınacak bir şey değildir.
İnsanlar, karşı cinsle olan ilişkilerinde genellikle tutkuyu ve aşkı, sevgiyle birbirine karıştırma eğilimindedir. Aşk da, tutku da zamanla bitebilir. Ancak gerçek sevgi, zamanla bitebilecek bir duygu değildir. Biz bazen bunu göremesek de sevgi, her zaman için kişilerin yaptıklarından ve olaylardan bağımsız olarak içimizde durmaktadır. Gerçek sevginin doğası da, zaten budur ve böyle de olmalıdır…
Hepimiz kendi yaşadıklarımız, bilinç düzeyimiz, farkındalığımız doğrultusunda düşünür ve karar veririz. Çevremizdeki insanların düşünceleri, farkındalığı ve seçimleri bizimkiyle paralel olmayabilir. Herkes kendi doğruları doğrultusunda yaşar. Unutmamanız gereken asıl nokta “sevgi”de asla azıyla yetinmek zorunda değilsiniz. Bu yüzden kimsenin sınırlı ilgisine ya da sevgisine yapışıp kalmayın. Sadece ‘O’nu sevebileceğiniz ya da sadece ‘O’nun sizi sevebileceği fikri, zihninizin ürettiği bir yanılsamadır. Dünyada sizinle aynı sevgi rezonansına girebilecek birçok insan vardır ve ruhunuz, sevgiyi her zaman ‘fazlasıyla’ hak ediyor…
Sevginin ışığının her zaman korkusuzca içinizde parlaması ve bu ışığı başkalarının kalbinde de yakabilmeniz dileklerimle…
Figen Karaaslan
İndigo Dergisi- Haziran 2010